İmparator Justinianus adı verilen bir devletin başıydı. Flavius ​​​​Peter Savvatius Justinianus

Bizans, imparatorun yönetimi altında tarihinin erken döneminde en büyük refahına ulaştı. Jüstinyenler I (527-565) Fakir bir Makedon köylüsünün ailesinde doğdu. Justinian'ın hayatında, basit bir askerden imparatora giden, yetersiz eğitimli bir köylü olan dayısı Justin büyük bir rol oynadı. Amcası sayesinde Justinianus genç yaşta Konstantinopolis'e geldi, iyi bir eğitim aldı ve 45 yaşında imparator oldu.

Justinianus kısa boyluydu, beyaz yüzlüydü ve yakışıklı bir görünüme sahipti. Karakteri en çelişkili özellikleri birleştirdi: ihanet ve aldatma ile sınırlanan açık sözlülük ve nezaket, açgözlülükle cömertlik, korkuyla kararlılık. Örneğin Justinianus lükse karşı kayıtsızdı, ancak Konstantinopolis'in yeniden inşası ve dekorasyonu için önemli miktarda para harcadı. Başkentin zengin mimarisi ve imparatorluk resepsiyonlarının görkemi, barbar hükümdarları ve büyükelçileri hayrete düşürdü. Ancak 6. yüzyılın ortalarında. Bir deprem meydana geldi, Justinianus saraydaki bayram yemeklerini kaldırdı ve biriktirilen parayı kurbanlara yardım etmek için bağışladı.

Justinianus saltanatının başlangıcından itibaren Roma İmparatorluğu'nu yeniden canlandırma hayalini besledi. Tüm faaliyetlerini buna adadı. Muhteşem performansı nedeniyle Justinianus'a "hiç uyumayan imparator" lakabı takıldı. Karısı onun sadık yardımcısıydı Teodora . Basit bir ailede doğdu ve gençliğinde sirk oyuncusuydu. Kızın güzelliği Justinianus'u etkiledi ve birçok kötü niyetli kişiye rağmen onunla evlendi. Bu inatçı kadın aslında kocasının eş yöneticisi oldu: Yabancı büyükelçileri kabul etti ve diplomatik yazışmaları yürüttü.

Justinianus ülkenin zenginliğini artırmaya çalıştı ve bu nedenle zanaat ve ticaretin gelişimini aktif olarak teşvik etti. Onun hükümdarlığı sırasında Bizanslılar kendi ipek üretimini kurdular ve bunların satışı önemli miktarda kar getirdi. İmparator ayrıca hükümet sistemini güçlendirmeye çalıştı. Mütevazi kökenli olsa bile gerçek bir uzman olan herhangi bir kişi, yüksek bir hükümet pozisyonu alabilir.

528'de Justinianus, tüm Roma hukukunu işlemek ve düzenlemek için bir hukuk komisyonu kurdu. Avukatlar, 2. - 6. yüzyılın başlarındaki Roma imparatorlarının yasalarını sistemleştirdi. (Hadrian'dan Justinianus'a). Bu koleksiyona Justinianus Yasası adı verildi. 12. yüzyılda çok ciltli bir koleksiyonun temeli oldu. Batı Avrupa'da "Sivil Davranış Kuralları" olarak biliniyordu.

VI yüzyıl Caesarea'lı Prokopius'un "Perslerle Savaş" adlı eserinden

İmparator Justinianus ve çevresi en iyi ne yapılması gerektiği konusunda istişarede bulundu: burada kalmak ya da gemilere binerek kaçmak. Hem birinci hem de ikinci fikirlerin çıkarları doğrultusunda çok şey söylendi. Ve böylece İmparatoriçe Theodora şunları söyledi: “Sanırım şimdi, bir kadının erkeklerin önünde metanet göstermesinin ve kafası karışmış gençlik coşkusuyla konuşmasının değerli olup olmadığını tartışmanın zamanı değil. Bana öyle geliyor ki kaçmak onursuz bir davranış. Doğmuş olan ılımlı olmaktan kendini alıkoyamaz” ama bir zamanlar hüküm süren için kaçak olmak utanç vericidir. Bu kırmızı cüppeyi kaybetmek ve tebaalarımın bana metresim demeyeceği günü görecek kadar yaşamak istemiyorum! Kaçmak istiyorsanız İmparator, bu zor değil. Çok paramız var, deniz yakınlarda ve gemiler var. Ancak, kurtulmuş olan siz, böyle bir kurtuluş yerine ölümü seçmek zorunda kalmamaya dikkat edin. Kraliyet gücünün güzel bir kefen olduğu şeklindeki eski deyişi seviyorum.” İmparatoriçe Theodora böyle söyledi. Onun sözleri toplananlara ilham verdi ve... kendilerini nasıl savunmaları gerektiği hakkında yeniden konuşmaya başladılar...Siteden materyal

Konstantinopolis'te büyük bir "Nika!" ayaklanmasının patlak verdiği 532 yılının başı, Justinianus'un gücü açısından kritik bir dönemdi. (Yunan"Kazanç!"). Bu tam da isyancıların çığlığıydı. Vergi levhalarını yaktılar, hapishaneyi ele geçirdiler ve mahkumları serbest bıraktılar. Justinianus çaresizce başkentten kaçmaya hazırlanıyordu. Theodora kocasını gerekli önlemleri almaya ikna edebildi ve ayaklanma bastırıldı.

Müthiş iç tehlikeyi kaybeden Justinianus, Batı'daki imparatorluğu yeniden kurma yönündeki aziz hayalini gerçekleştirmeye başladı. Eski Roma topraklarını Vandallardan, Ostrogotlardan ve Vizigotlardan geri almayı başardı ve Bizans toprakları neredeyse iki katına çıktı.

Savaşları sürdürmek için uygulanan dayanılmaz vergiler, Bizanslıların tamamen yoksullaşmasına neden oldu, böylece Justinianus'un ölümünden sonra halk rahat bir nefes aldı. Halk ayrıca 541-542'de halk arasında "Justinianus" lakaplı korkunç veba salgınından da acı çekti. Bizans nüfusunun neredeyse yarısını alıp götürdü. Justinianus döneminde elde edilen devletin gücü kırılgandı ve Roma İmparatorluğu'nun sınırlarının restorasyonunun yapay olduğu ortaya çıktı.

Bagryanytsya - hükümdarlar tarafından giyilen, pahalı kırmızı kumaştan yapılmış uzun dış giyim.

Aradığınızı bulamadınız mı? Aramayı kullan

Bu sayfada aşağıdaki konularda materyaller bulunmaktadır:

  • Justinianus 1 kısa biyografi
  • Jüstinyen özeti konusuyla ilgili rapor
  • Justinianus'un saltanat tablosu
  • Bizans tarihinde I. Justinianus dönemi konulu makale
  • Justinianus 1 konusuyla ilgili rapor

I. Justinianus veya Büyük Justinianus, Bizans tarihinde devletin siyasi ve ekonomik gelişiminin zirvesinde olduğu bir dönemdir. VI.Yüzyılda. Bizans imparatorlarının gücü kalıtsal değildi. Gerçekte, asil doğumlu olmasa da en girişimci kişinin tahta çıkabileceği görülüyordu.

518 yılında Anastasius öldü ve yerine Justinianus'un amcası Justinus geçti. 527'ye kadar hüküm sürdü, Justinianus bu konuda ona yardım etti. Gelecekteki imparatora iyi bir Hıristiyan eğitimi veren amcasıydı. Onu Konstantinopolis'e getirdi. 527'de Justin öldü ve Justinianus tahta çıktı ve Bizans imparatoru oldu.

Justinianus'un saltanatı

Yeni imparator iktidara geldiğinde sınır bölgelerindeki durum kıskanılacak bir durum değildi. Justinian'ın elinde eski Roma İmparatorluğu'nun yalnızca doğu kısmı vardı. Ancak eski Batı Roma İmparatorluğu'nda artık tek bir devlet yoktu. Orada barbar krallıklar kuruldu - Ostrogotlar, Vestolar, Vandallar ve diğerleri.

Ancak ülkede gerçek bir kaos vardı. Köylüler topraklarından kaçtılar, ekim yapma fırsatı bulamadılar ve yapmak istemediler. Yetkililer hiç kimse tarafından kontrol edilmiyordu; halktan büyük gasplar yapıyorlardı. İmparatorluğun ekonomisi düşüşteydi; bir mali kriz. Ancak çok kararlı ve bağımsız bir insan tüm bu zorlukların üstesinden gelebilir. Aslında Justinianus'un da böyle bir insan olduğu ortaya çıktı. Fakir köylü bir aileden geliyordu, hiçbir şey tarafından şımartılmamış ve aynı zamanda çok dindar bir insandı. Kararları Bizans'ın konumunu değiştirip yükseltebildi.

Justinianus'un politikalarındaki en özgün ve önemli reform hukuk reformuydu. Bir kanun metni oluşturdu. Bunu yapmak için iyi avukatlara başvurdu. Yeni “Justinian Yasası” belgesini hazırlayanlar onlardı. Tüm vatandaşların kanun önünde eşitliğini ilan etti.

Sonra "Nick" ayaklanması oldu - sirk hayranları arasında oldu, eyalet hükümetinin politikası üzerinde anlaşamadılar. Büyük çatışmalar başladı. Justinianus tahttan ayrılmaya bile hazırdı. Ama sonra karısı Theodora bilgelik gösterdi. Kocasını düzeni yeniden sağlamaya ve kararlarında katı olmaya çağırdı. Justinianus'un ordusu isyancıların kampında korkunç bir katliam gerçekleştirdi; 35 bin kişinin öldüğü bilgisi var.

Justinianus bir dizi dikkat çekici mimari anıt inşa etti. Bu, Konstantinopolis'teki başkentte inşa edilen Ayasofya'dır. Ve ayrıca Ravenna'daki San Vitale Kilisesi. Bunlar en önemli tarihi eserlerdir. Büyük Bizans'ın tarihini yansıtıyorlar. Ve şimdi bunu görebiliyoruz. Bu devletin tüm kültürel ve dini geleneklerini görün.

Justinianus'un kiliseye karşı tutumu

Yukarıda bahsedildiği gibi Justinianus çok dindar bir adamdı. Gerçek Hıristiyan. Onun için asıl mesele, tebaasının manevi eğitimini yürütmekti. Zaten tek bir kanun koymuş. Artık ülkede birleşik bir inanç oluşturmanın özlemini duyuyordu. Teolojiyi çok seviyordu. Kendisini elçisi olarak görüyor ve söylediklerinin Tanrı'nın sözleri olduğuna kesinlikle inanıyor. Justinianus kilise kanonlarını korudu. Kimsenin bunları ihlal etmesine izin vermedi. Ama öte yandan kiliseye sürekli yeni kurallar ve dogmalar dikte ediyordu. Kilise imparatorun devlet iktidarının organı haline geldi.

Pek çok yasa kilise düzeninden bahsediyordu, hükümdar kiliseye hayır kurumu olarak çok para verdi. Tapınakların inşasında bizzat yer aldı. Kafirlere zulmetti ve 527'de Atina'daki okulu kapattı çünkü orada pagan öğretmenlerin varlığına dair bilgi aldı. Bu arada Justinianus, kimsenin bilgisi olmadan piskoposları atayabilir veya görevden alabiliyordu ve ayrıca ihtiyaç duyduğu kilise adına yasalar çıkarabiliyordu.

Justinianus'un hükümdarlığı din adamlarının en parlak dönemiydi. Pek çok hakları ve menfaatleri vardı. Yetkililerin faaliyetlerini takip ettiler. Rüşvet vakalarını kendi başlarına çözebilirler. Bu, belli bir ödül için komploya girilmesine yol açtı.

Justinianus'un karısı Theodora

Theodora, Justinianus gibi soylu bir aileden gelmiyordu. Karakteri sertti. Justinianus'un onunla evlenmesi için her şeyi yaptı. Çağdaşlar Theodora'nın imparator üzerinde muazzam bir etkiye sahip olduğunu iddia ediyor. Justinianus'a siyasetin nasıl yürütüleceğini ve hangi kararların alınacağını sık sık gösterdi. Ve garip bir şekilde ona itaat etti. İmparator her zaman Batı topraklarını ilhak etmek istemiştir. İmparatoriçe, İmparatorluğun doğusunda düzeni yeniden sağlamanın gerekli olduğuna inanıyordu. Orada sürekli dini çekişmeler vardı. Bu çatışmalar devletin istikrarına büyük zarar verdi. Theodora, Justinianus'a doğu topraklarında dini hoşgörü politikası izlenmesi gerektiğine defalarca işaret etti. Onu dinledi. Bu çok akıllıca bir politikaydı. Olumlu sonuç verdi. Ancak Justinianus sürekli olarak bu yönde parçalandı. Theodora'yı memnun etmek istiyordu ama aynı zamanda Batı'yı ilhak etme politikasına da bağlı kalmaya çalışıyordu. Ülke halkının eğlenceye ilgisi daha fazlaydı. Sirke gittiler, orada partiler kurdular, isyan çıkardılar. Bizans İmparatorluğu'nun sakinleri arasındaki maneviyat bir yerlerde ortadan kayboldu.

İmparator Flavius ​​​​Peter Savvatius Justinianus, tüm Bizans tarihinin en büyük, en ünlü ve paradoksal olarak gizemli figürlerinden biri olarak kaldı. Karakterinin, yaşamının ve eylemlerinin açıklamaları ve hatta değerlendirmeleri çoğu zaman son derece çelişkilidir ve en dizginsiz fanteziler için yiyecek görevi görebilir. Ancak öyle de olsa, başarıların ölçeği açısından Bizans onun gibi başka bir imparator tanımıyordu ve Büyük Justinianus lakabı kesinlikle hak edilmişti.


482 veya 483 yılında Illyricum'da doğdu (Procopius, doğduğu yeri Bedrian yakınındaki Taurisium olarak adlandırır) ve köylü bir aileden geliyordu. Zaten Orta Çağ'ın sonlarında, Justinianus'un Slav kökenli olduğu ve Upravda adını taşıdığı iddia edilen bir efsane ortaya çıktı. Amcası Justin, Anastasia Dikor döneminde öne çıkınca yeğenini kendisine yakınlaştırdı ve ona kapsamlı bir eğitim vermeyi başardı. Doğası gereği yetenekli olan Justinianus yavaş yavaş sarayda belli bir nüfuz kazanmaya başladı. 521 yılında konsül unvanını aldı ve bu vesileyle halka muhteşem gösteriler sundu.

I. Justinus'un saltanatının son yıllarında, "Henüz tahta çıkmamış olan Justinianus, hâlâ hükümdar olan ancak çok yaşlı ve devlet işlerinden aciz olan amcasının hayatı boyunca devleti yönetmişti" (Prov) . Kes.,). 1 Nisan (diğer kaynaklara göre - 4 Nisan) 527 Justinianus Augustus ilan edildi ve Justin I'in ölümünden sonra Bizans İmparatorluğu'nun otokratik hükümdarı olarak kaldı.

Kısa boyluydu, beyaz yüzlüydü ve aşırı kilolu olma eğilimine, alnındaki erken kel lekelere ve gri saçlara rağmen yakışıklı sayılırdı. Ravenna kiliselerinin (St. Vitaly ve St. Apollinaris; ayrıca Venedik'te, St. Mark Katedrali'nde onun somaki heykeli vardır) sikkeleri ve mozaikleri üzerinde bize ulaşan görüntüler tamamen örtüşmektedir. bu açıklamaya. Justinianus'un karakterine ve eylemlerine gelince, tarihçiler ve tarihçiler onlar hakkında methiyeden düpedüz kötülüğe kadar en zıt tanımlamalara sahipler.

Çeşitli tanıklıklara göre imparator ya da Justinianus'un zamanından itibaren daha sık yazmaya başladıkları şekliyle otokrator (otokrat) “aptallık ve alçaklığın olağanüstü bir bileşimiydi… sinsi ve kararsız bir kişiydi.” ironi ve yapmacıklıkla dolu, aldatıcı, ketum ve iki yüzlü, öfkesini belli etmemeyi bilen, sadece sevinç ya da üzüntünün etkisiyle değil, gerektiği anlarda gözyaşı dökme sanatında da mükemmel bir ustalığa sahip. yalan söylediler ve hem de sadece tesadüfen değil, aynı zamanda sözleşmeleri imzalarken en ciddi notları ve yeminleri vererek ve hatta kendi tebaalarıyla ilgili olarak bile" (Özdeyiş Kes., ). Ancak aynı Procopius, Justinianus'un "hızlı ve yaratıcı bir zekaya sahip olduğunu, niyetlerini yorulmadan yerine getirdiğini" yazıyor. Başarılarının belirli bir sonucunu özetleyen Procopius, "Justinianus'un Binaları Üzerine" adlı çalışmasında basitçe coşkuyla konuşuyor: "Zamanımızda, devlet üzerinde iktidara gelen, [huzursuzlukla] sarsılan ve küçülen İmparator Justinianus ortaya çıktı. utanç verici bir zayıflığa sürükledi, büyüklüğünü artırdı ve ona tecavüz eden barbarları kovarak onu parlak bir devlete taşıdı.İmparator, en büyük beceriyle, kendisine tamamen yeni devletler sağlamayı başardı. Zaten Roma gücüne yabancı olan bölgeleri kendi gücüne kattı ve daha önce olmayan sayısız şehir inşa etti.

Tanrı'ya olan inancını istikrarsız bulan ve çeşitli inançların yolunu izlemeye zorlanan, bu dalgalanmalara yol açan tüm yolları yeryüzünden silip, artık gerçek itirafın sağlam bir temeli üzerinde durmasını sağladı. Ayrıca, yasaların gereksiz çoklukları nedeniyle belirsiz olmaması ve birbirleriyle açıkça çelişmeleri, birbirlerini yok etmeleri gerektiğinin farkına varan imparator, onları gereksiz ve zararlı gevezelik yığınından temizleyerek, karşılıklı ayrılıklarının üstesinden büyük bir kararlılıkla korudu. doğru kanunlar. Kendisi, kendisine komplo kuranların suçunu kendi iradesiyle affetmiş, geçim sıkıntısı çekenleri doyasıya zenginlikle doldurarak, kendilerini küçük düşüren talihsiz kaderin üstesinden gelmiş ve onların kurtuluşunu sağlamıştır. imparatorlukta yaşam sevinci hüküm sürüyordu.”

"İmparator Justinianus genellikle hatalı üstlerinin hatalarını affederdi" (Prov. Kes.,), ancak: "kulağı... iftiraya her zaman açıktı" (Zonara,). Muhbirleri tercih ediyordu ve onların entrikaları aracılığıyla en yakın saray mensuplarını utandırabiliyordu. Aynı zamanda imparator, hiç kimsenin olmadığı gibi insanları anlıyordu ve mükemmel asistanların nasıl elde edileceğini biliyordu.

Justinianus'un karakteri, insan doğasının en uyumsuz özelliklerini şaşırtıcı bir şekilde birleştirdi: Kararlı bir hükümdar, bazen düpedüz bir korkak gibi davrandı; hem açgözlülük, hem cimrilik, hem de sınırsız cömertlik onda mevcuttu; intikamcı ve acımasızdı, özellikle de şöhretini artırıyorsa cömert görünebilir ve olabilirdi; Görkemli planlarını uygulamak için yorulmak bilmez bir enerjiye sahip olmasına rağmen, yine de aniden umutsuzluğa kapılıp "pes etme" veya tam tersine, açıkça gereksiz girişimleri tamamlamak için inatla takip etme yeteneğine sahipti.

Justinianus olağanüstü bir verimliliğe, zekaya sahipti ve yetenekli bir organizatördü. Bütün bunlarla birlikte, çoğu zaman başkalarının, özellikle de daha az dikkat çekici olmayan eşi İmparatoriçe Theodora'nın etkisi altına girdi.

İmparator, sağlığının iyi olmasıyla (yaklaşık 543'te veba gibi korkunç bir hastalığa dayanabildi!) ve mükemmel dayanıklılığıyla öne çıkıyordu. Çok az uyudu, geceleri her türlü devlet işini yaptı ve bu nedenle çağdaşlarından "uykusuz hükümdar" lakabını aldı. Çoğu zaman en gösterişsiz yiyecekleri yerdi ve hiçbir zaman aşırı oburluğa veya sarhoşluğa boyun eğmezdi. Justinianus da lükse karşı çok kayıtsızdı, ancak dışsal şeylerin devletin prestiji açısından önemini tam olarak anlayarak bunun için hiçbir masraftan kaçınmadı: başkentin saraylarının ve binalarının dekorasyonu ve resepsiyonların ihtişamı sadece barbarları şaşırtmadı. elçiler ve krallar, aynı zamanda bilgili Romalılar. Üstelik basileus burada ne zaman durması gerektiğini biliyordu: 557'de birçok şehir depremle yıkılınca, imparatorun başkentin soylularına verdiği muhteşem saray yemeklerini ve hediyeleri derhal iptal etti ve biriktirilen önemli parayı kurbanlara gönderdi.

Justinianus, kendisini ve Romalıların İmparatoru unvanını yüceltme konusundaki hırsı ve imrenilecek azmi ile ünlendi. Otokratı “havari” ilan ederek, yani. "Havarilerle eşit" olarak onu halkın, devletin ve hatta kilisenin üstüne yerleştirdi ve hükümdarın ne insan ne de kilise mahkemeleri nezdinde erişilemezliğini meşrulaştırdı. Hıristiyan imparator elbette kendisini tanrılaştıramadı, bu yüzden "havari" çok uygun bir kategori, insanın erişebileceği en yüksek seviye olduğu ortaya çıktı. Ve eğer Justinianus'un önünde, Roma geleneğine göre soylu onuruna sahip saray mensupları, onu selamlarken imparatoru göğsünden öptülerse ve diğerleri dizlerinin üzerine çöktüyse, o zaman bundan sonra istisnasız herkes onun önünde secde etmek zorunda kaldı, altında oturarak. zengin bir şekilde dekore edilmiş bir tahtın üzerinde altın bir kubbe. Gururlu Romalıların torunları sonunda barbar Doğu'nun köle törenlerini benimsediler...

Justinianus'un saltanatının başlangıcında imparatorluğun komşuları vardı: batıda - neredeyse bağımsız Vandallar ve Ostrogot krallıkları, doğuda - Sasani İranı, kuzeyde - Bulgarlar, Slavlar, Avarlar, Antes ve güney - göçebe Arap kabileleri. Justinianus otuz sekiz yıllık hükümdarlığı boyunca hepsiyle savaşmış ve hiçbir savaşa veya sefere kişisel olarak katılmadan bu savaşları oldukça başarılı bir şekilde tamamlamıştır.

528 (1 Ocak'ta eşi benzeri görülmemiş konsolosluk gösterilerinin yapıldığı Justinianus'un ikinci konsolosluğu yılı) başarısızlıkla başladı. Birkaç yıldır İran'la savaş halinde olan Bizanslılar Mindona'da büyük bir savaşı kaybetmişler ve imparatorluk komutanı Peter durumu iyileştirmeyi başarsa da barış isteyen bir elçiliğin sonu başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Aynı yılın Mart ayında önemli Arap güçleri Suriye'yi işgal etti, ancak hızla geri püskürtüldüler. Bütün bu talihsizliklerin üstüne, 29 Kasım'da meydana gelen deprem bir kez daha Antakya-on-Orontes'e zarar verdi.

530'a gelindiğinde Bizanslılar İran birliklerini geri püskürttüler ve Dara'da onlara karşı büyük bir zafer kazandılar. Bir yıl sonra, sınırı geçen on beş bin kişilik Pers ordusu geri püskürtüldü ve Ctesiphon tahtına merhum Şah Kavad'ın yerine oğlu Khosrov (Khozroes) I Anushirvan getirildi - sadece savaşçı değil, aynı zamanda bilge bir hükümdar. 532'de Perslerle süresiz bir ateşkes ("ebedi barış" olarak adlandırılan) imzalandı ve Justinianus, Kafkasya'dan Cebelitarık Boğazı'na kadar tek bir gücün yeniden kurulmasına yönelik ilk adımı attı: bu gerçeği bahane olarak kullanarak 531 yılında Kartaca'da iktidarı ele geçirdiğini söyleyen imparator, Romalıların dostu gaspçı Gelimer Hilderic'i devirip öldürerek Vandalların krallığıyla savaşa hazırlanmaya başladı. Justinianus, "Kutsal ve şanlı Meryem Ana'ya bir şey için yalvarıyoruz," dedi, "Rab, onun şefaati aracılığıyla, son kölesi olan bana, Roma İmparatorluğu'ndan kopan her şeyi yeniden birleştirmeye ve onu tamamlamaya layık kılsın." yazar] bizim en büyük görevimizdir". Ve vassileus'un en yakın danışmanlarından biri olan praetorian vali Kapadokyalı John tarafından yönetilen Senato'nun çoğunluğu, Leo I yönetimindeki başarısız kampanyayı hatırlayarak, 22 Haziran 533'te altı yüz kişi üzerinde bu fikre şiddetle karşı çıktı. Belisarius komutasındaki on beş bin ordunun doğu sınırlarından geri çağrılan gemiler (bkz.) Akdeniz'e çıktı. Eylül ayında Bizanslılar, 533-534 yılının sonbahar ve kış aylarında Afrika kıyılarına çıktılar. Decium ve Tricamar komutasında Gelimer yenildi ve Mart 534'te Belisarius'a teslim oldu. Vandalların birlikleri ve sivilleri arasındaki kayıplar çok büyüktü. Procopius şunu bildiriyor: "Afrika'da kaç kişinin öldüğünü bilmiyorum ama çok sayıda kişinin öldüğünü düşünüyorum." "Arabayla [Libya. - S.D.] içinden geçerken, orada en az bir kişiyle karşılaşmak zor ve şaşırtıcıydı." Belisarius dönüşünün ardından bir zaferi kutladı ve Justinianus ciddiyetle Afrikalı ve Vandal olarak anılmaya başladı.

İtalya'da Büyük Teoderik'in küçük torunu Atalaric'in (534) ölümüyle, Kral Amalasunta'nın kızı olan annesinin saltanatı sona erdi. Theodoric'in yeğeni Theodatus kraliçeyi devirip hapse attı. Bizanslılar, Ostrogotların yeni yapılan hükümdarını mümkün olan her şekilde kışkırttı ve hedeflerine ulaştı - Konstantinopolis'in resmi himayesinden yararlanan Amalasunta öldü ve Theodat'ın kibirli davranışı Ostrogotlara savaş ilan etmenin nedeni oldu.

535 yazında iki küçük ama mükemmel eğitimli ve donanımlı ordu Ostrogot devletini işgal etti: Mund Dalmaçya'yı, Belisarius da Sicilya'yı ele geçirdi. Bizans altınıyla rüşvet verilen Franklar, İtalya'nın batısından tehdit ediliyordu. Korkmuş Theodat barış için müzakerelere başladı ve başarıya güvenmeden tahttan çekilmeyi kabul etti, ancak yılın sonunda Mund bir çatışmada öldü ve Belisarius askerlerin isyanını bastırmak için aceleyle Afrika'ya yelken açtı. Cesaretlenen Theodat, imparatorluk büyükelçisi Peter'ı gözaltına aldı. Ancak 536 kışında Bizanslılar Dalmaçya'daki konumlarını geliştirdiler ve aynı zamanda Belisarius, orada yedi buçuk bin federasyon ve dört bin kişilik kişisel bir mangayla Sicilya'ya döndü.

Sonbaharda Romalılar saldırıya geçti ve Kasım ortasında Napoli'yi kasıp kavurdular. Theodat'ın kararsızlığı ve korkaklığı darbeye neden oldu - kral öldürüldü ve Gotlar onun yerine eski asker Witigis'i seçti. Bu arada Belisarius'un ordusu, hiçbir direnişle karşılaşmadan, sakinlerinin, özellikle de eski aristokrasinin, barbarların yönetiminden kurtuluşlarına açıkça sevindiği Roma'ya yaklaştı. 9-10 Aralık 536 gecesi Gotik garnizon bir kapıdan Roma'yı terk ederken, Bizanslılar diğer kapıdan girdi. Güçlerdeki on kattan fazla üstünlüğe rağmen Vitigis'in şehri yeniden ele geçirme girişimleri başarısız oldu. Ostrogot ordusunun direnişini yenen Belisarius, 539'un sonunda Ravenna'yı kuşattı ve ertesi baharda Ostrogot gücünün başkenti düştü. Gotlar Belisarius'a kral olmayı teklif ettiler ama komutan reddetti. Şüpheli Justinianus, reddedilmesine rağmen onu aceleyle Konstantinopolis'e çağırdı ve zaferini kutlamasına bile izin vermeden onu Perslerle savaşmaya gönderdi. Basileus'un kendisi Gotik unvanını kabul etti. Yetenekli hükümdar ve cesur savaşçı Totila, 541'de Ostrogotların kralı oldu. Dağılmış müfrezeleri toplamayı ve Justinianus'un küçük ve yetersiz donanıma sahip müfrezelerine karşı ustaca bir direniş örgütlemeyi başardı. Sonraki beş yıl içinde Bizanslılar İtalya'daki fetihlerinin neredeyse tamamını kaybetti. Totila özel bir taktiği başarıyla kullandı - ele geçirilen tüm kaleleri, gelecekte düşmana destek görevi görememeleri için yok etti ve böylece Romalıları, sayıları az olduğu için yapamayacakları surların dışında savaşmaya zorladı. Rezil Belisarius 545'te tekrar Apeninler'e geldi, ancak parası ve askeri yoktu, neredeyse ölümü kesindi. Ordularının kalıntıları kuşatma altındaki Roma'nın yardımına ulaşamadı ve 17 Aralık 546'da Totila Ebedi Şehir'i işgal edip yağmaladı. Kısa süre sonra Gotlar oradan ayrıldı (ancak güçlü duvarlarını yıkamadılar) ve Roma yeniden Justinianus'un yönetimi altına girdi, ancak uzun sürmedi.

Hiçbir takviye, para, yiyecek ve yem almayan kansız Bizans ordusu, sivil halkı yağmalayarak varlığını sürdürmeye başladı. Bu, İtalya'daki sıradan insanlara karşı sert olan Roma yasalarının restorasyonunun yanı sıra, Totila'nın ordusunu sürekli olarak yenileyen büyük miktarda köle ve koloninin kaçışına yol açtı. 550'ye gelindiğinde tekrar Roma ve Sicilya'yı ele geçirdi ve Konstantinopolis'in kontrolünde yalnızca dört şehir kaldı - Ravenna, Ancona, Croton ve Otrante. Justinianus, Belisarius'un yerine kuzeni Germanus'u atadı ve ona önemli kuvvetler sağladı, ancak bu kararlı ve daha az ünlü olmayan komutan, göreve gelmeden Selanik'te beklenmedik bir şekilde öldü. Daha sonra Justinianus, "keskin zekaya sahip ve hadımlara özgü olandan daha enerjik bir adam" olan imparatorluk hadım Ermeni Narses liderliğindeki benzeri görülmemiş büyüklükte (otuz binden fazla kişi) İtalya'ya bir ordu gönderdi (Prov. Kes.,).

552'de Narses yarımadaya çıktı ve bu yılın Haziran ayında Tagine Muharebesi'nde Totila'nın ordusu yenildi, kendisi kendi saray mensubunun eline düştü ve Narses kralın kanlı elbiselerini başkente gönderdi. Gotların kalıntıları, Totila'nın halefi Theia ile birlikte Vezüv'e çekildiler ve sonunda ikinci savaşta yok edildiler. 554'te Narses yetmiş bin işgalci Frank ve Alleman sürüsünü yendi. Temelde İtalya'daki çatışmalar sona erdi ve Raetia ve Noricum'a giden Gotlar on yıl sonra fethedildi. 554 yılında Justinianus, Totila'nın tüm yeniliklerini iptal eden "Pragmatik Yaptırım" ı yayınladı - toprak eski sahiplerine ve ayrıca kral tarafından serbest bırakılan köleler ve kolonlara iade edildi.

Aynı sıralarda soylu Liberius, Vandallardan Corduba, Cartago Nova ve Malaga şehirleriyle birlikte İspanya'nın güneydoğusunu fethetti.

Justinianus'un Roma İmparatorluğu'nu yeniden birleştirme hayali gerçek oldu. Ancak İtalya harap oldu, soyguncular savaşın harap ettiği bölgelerin yollarında dolaştı ve beş kez (536, 546, 547, 550, 552'de) elden ele geçen Roma'nın nüfusu azaldı ve Ravenna, Roma'nın ikametgahı oldu. İtalya'nın valisi.

Doğuda, Hüsrev'le zorlu bir savaş, değişen başarılarla (540'tan itibaren) sürüyordu, ardından ateşkeslerle sona erdi (545, 551, 555), sonra yeniden alevlendi. Pers savaşları nihayet ancak 561-562'de sona erdi. Elli yıldır barış. Bu barış şartlarına göre Justinianus, Perslere yılda 400 terazi altın ödemeyi taahhüt etti ve aynı miktar Lazika'dan ayrıldı. Romalılar fethedilen Güney Kırım'ı ve Karadeniz'in Transkafkasya kıyılarını elinde tuttu, ancak bu savaş sırasında diğer Kafkas bölgeleri - Abhazya, Svaneti, Mizimanya - İran'ın koruması altına girdi. Otuz yıldan fazla süren çatışmaların ardından her iki devlet de kendilerini zayıflamış, neredeyse hiçbir avantaj elde edememiş halde buldu.

Slavlar ve Hunlar rahatsız edici bir faktör olarak kaldı. “Justinianus'un Roma devleti üzerinde iktidara gelmesinden bu yana Hunlar, Slavlar ve Karıncalar neredeyse her yıl baskınlar yaparak bölge sakinlerine dayanılmaz şeyler yaptılar” (Atasözü Kes.,). 530'da Mund, Trakya'daki Bulgarların saldırısını başarıyla püskürttü, ancak üç yıl sonra Slav ordusu aynı yerde ortaya çıktı. Magister militum Hillwood savaşta düştü ve işgalciler bir dizi Bizans bölgesini harap etti. 540 yılı civarında göçebe Hunlar İskit ve Mysia'ya sefer düzenlediler. İmparatorun üzerlerine gönderilen yeğeni Justus öldü. Romalılar ancak çok büyük çabalar harcayarak barbarları yenmeyi ve onları Tuna Nehri'nin karşı kıyısına geri atmayı başardılar. Üç yıl sonra, Yunanistan'a saldıran aynı Hunlar başkentin eteklerine ulaşarak bölge sakinleri arasında benzeri görülmemiş bir paniğe neden oldu. 40'lı yılların sonunda. Slavlar, Tuna Nehri'nin üst kısımlarından Dyrrachium'a kadar imparatorluğun topraklarını tahrip etti.

550 yılında Tuna Nehri'ni geçen üç bin Slav, yeniden İlirya'yı işgal etti. İmparatorluğun askeri lideri Aswad, uzaylılara karşı uygun bir direniş örgütleyemedi, yakalandı ve en acımasız şekilde idam edildi: daha önce sırtının derisinden kemerler halinde kesildiği için diri diri yakıldı. Savaşmaya cesaret edemeyen küçük Romalılar müfrezeleri, yalnızca iki müfrezeye ayrılan Slavların soygun ve cinayetlere başlamasını izlediler. Saldırganların zulmü etkileyiciydi: Her iki müfreze de "herkesi ayrım gözetmeksizin öldürdü, böylece tüm İlirya ve Trakya toprakları gömülmemiş cesetlerle kaplandı. Yollarına çıkanları kılıçlarla, mızraklarla veya herhangi bir sıradan yöntemle değil, öldürdüler." Kazıkları yere sağlam bir şekilde çakarak ve mümkün olduğu kadar keskin hale getirerek, bu talihsizleri büyük bir kuvvetle üzerlerine sapladılar, bu kazığın ucunu kalçaların arasına soktular ve sonra vücudun baskısı altında vücudun içine girdiler. Bize böyle davranmayı gerekli gördüler! Bazen bu barbarlar, yere dört kalın kazık çakarak mahkumların ellerini ve ayaklarını onlara bağladılar, sonra da sürekli olarak kafalarına sopayla vurdular. sopalarla onları köpek, yılan veya diğer vahşi hayvanlar gibi öldürüyorlar. Geriye kalanları, babalarının sınırlarına sürdüremedikleri boğalar ve küçükbaş hayvanlarla birlikte, onları mülklere kilitliyorlar ve hiç pişmanlık duymadan yakıyorlar” ( Pr.Kes.,). 551 yazında Slavlar Selanik'e sefere çıktı. Ancak müthiş bir zafer kazanan Herman'ın komutası altında İtalya'ya gönderilmesi planlanan devasa bir ordu Trakya işlerini üstlenme emrini aldığında, bu haberden korkan Slavlar evlerine döndüler.

559'un sonunda büyük bir Bulgar ve Slav kitlesi yeniden imparatorluğa akın etti. Herkesi ve her şeyi soyan işgalciler Trakya'nın Thermopylae ve Chersonese'sine ulaştı ve çoğu Konstantinopolis'e döndü. Bizanslılar, düşmanın vahşi zulmüne dair hikayeleri ağızdan ağza aktardılar. Mirinea'lı tarihçi Agathius, düşmanların, acılarıyla alay ederek hamile kadınları bile yollarda doğum yapmaya zorladığını ve bebeklere dokunmalarına izin verilmediğini, yeni doğan bebeklerin kuşlar ve köpekler tarafından yutulmasına izin verildiğini yazıyor. Duvarlarının koruması altında, çevredeki tüm nüfusun en değerli şeyleri alarak duvarların korumasına kaçtığı şehirde (hasarlı Uzun Duvar, soygunculara karşı güvenilir bir bariyer görevi göremedi), pratik olarak oradaydı. asker yok. İmparator, başkenti savunmak için silah kullanma yeteneğine sahip herkesi seferber etti, sirk partilerinden (dimotlar) oluşan şehir milislerini, saray muhafızlarını ve hatta Senato'nun silahlı üyelerini siperlere gönderdi. Justinianus, Belisarius'u savunmaya komuta etmesi için görevlendirdi. Fon ihtiyacı o kadar ortaya çıktı ki, süvari müfrezelerini organize etmek için başkentin hipodromunun yarış atlarını eyerlemek gerekliydi. Bizans filosunun gücünü tehdit eden (Tuna Nehri'ni kapatabilecek ve barbarları Trakya'ya kilitleyebilecek) benzeri görülmemiş bir zorlukla işgal püskürtüldü, ancak küçük Slav müfrezeleri sınırı neredeyse engellenmeden geçmeye ve Avrupa topraklarına yerleşmeye devam etti. imparatorluk, güçlü koloniler oluşturuyor.

Justinianus'un savaşları devasa fonların toplanmasını gerektiriyordu. 6. yüzyıla gelindiğinde Ordunun neredeyse tamamı paralı barbar oluşumlarından (Gotikler, Hunlar, Gepidler, hatta Slavlar vb.) oluşuyordu. Her sınıftan vatandaş, yıldan yıla artan ağır vergi yükünü ancak kendi omuzlarında taşıyabiliyordu. Otokratın kendisi kısa öykülerinden birinde bu konuda açıkça konuştu: "Tebaanın ilk görevi ve imparatora teşekkür etmenin en iyi yolu, kamu vergilerini kayıtsız şartsız özveriyle tam olarak ödemektir." Hazineyi yenilemek için çeşitli yollar arandı. Ticaret pozisyonları ve madeni paraların kenarlarından kesilerek zarar verilmesi dahil her şey kullanıldı. Köylüler, komşu boş arazilerin, onları kullanma ve yeni toprak için vergi ödeme zorunluluğu ile zorla kendi topraklarına tahsis edilmesi anlamına gelen "epibola" nedeniyle mahvoldu. Justinianus zengin vatandaşları yalnız bırakmadı ve onları mümkün olan her şekilde soydu. “Para söz konusu olduğunda, Justinianus doyumsuz bir adamdı ve başkalarının eşyalarını o kadar çok araştırıyordu ki, kontrolü altındaki tüm krallığı kısmen yöneticilere, kısmen vergi tahsildarlarına, kısmen de hiçbir sebep olmaksızın, Başkalarıyla entrika çevirmeyi çok seviyorum. Sayısız zengin, önemsiz bahanelerle neredeyse tüm mallarına el koydu. Ancak Justinianus para biriktirmedi..." (Evagrius, ). "Tasarruf etmemek" - bu, kişisel zenginleşme için çabalamadığı, ancak bunları "iyiyi" anladığı şekilde devletin yararına kullandığı anlamına gelir.

İmparatorun ekonomik faaliyetleri esas olarak herhangi bir imalatçının veya tüccarın faaliyetleri üzerinde devletin tam ve sıkı kontrolüne dayanıyordu. Bir dizi malın üretiminde devlet tekeli de önemli faydalar sağladı. Justinianus'un hükümdarlığı sırasında imparatorluk kendi ipeğini elde etti: İki Nasturi misyoner keşiş, hayatlarını tehlikeye atarak içi boş çıtalarında Çin'den ipekböceği taneleri aldı. Hazinenin tekeli haline gelen ipek üretimi ona muazzam gelir sağlamaya başladı.

Kapsamlı inşaat için de büyük miktarda para tüketildi. Justinian I, yenilenmiş ve yeni inşa edilmiş şehirler ve müstahkem noktalardan oluşan bir ağla imparatorluğun hem Avrupa, Asya hem de Afrika bölgelerini kapsıyordu. Örneğin Dara, Amida, Antakya, Theodosiopolis şehirleri ile Khosro ile yapılan savaşlar sırasında yıkılan harap Yunan Thermopylae ve Tuna Nikopol şehirleri restore edildi. Yeni duvarlarla çevrili Kartaca, İkinci Justiniana olarak yeniden adlandırıldı (Taurisius Birinci oldu) ve aynı şekilde yeniden inşa edilen Kuzey Afrika şehri Bana, Theodoris olarak yeniden adlandırıldı. İmparatorun emriyle Asya'da - Fenike, Bithynia, Kapadokya'da yeni kaleler inşa edildi. Slav akınlarına karşı Tuna Nehri kıyılarında güçlü bir savunma hattı inşa edildi.

Büyük Justinianus'un inşaatından şu ya da bu şekilde etkilenen şehirlerin ve kalelerin listesi çok büyük. Ne ondan önce ne de sonra tek bir Bizans hükümdarı bu kadar büyük inşaat faaliyeti yürütmedi. Çağdaşlar ve torunlar, yalnızca askeri yapıların ölçeğine değil, aynı zamanda Justinianus zamanından İtalya'dan Suriye Palmira'ya kadar her yerde kalan muhteşem saraylar ve tapınaklara da hayran kaldılar. Ve bunların arasında elbette, günümüze kadar ayakta kalan Konstantinopolis'teki Ayasofya Kilisesi muhteşem bir şaheser olarak öne çıkıyor (20. yüzyılın 30'lu yıllarından beri bir müze olan İstanbul Ayasofya Camii).

532 yılında bir şehir ayaklanması sırasında St. Sophia, Justinianus bilinen tüm örnekleri geride bırakacak bir tapınak inşa etmeye karar verdi. Beş yıl boyunca birkaç bin işçi, "sözde mekanik ve inşaat sanatında yalnızca çağdaşları arasında değil, ondan çok önce yaşayanlar arasında bile en ünlüsü" olan Trallus'lu Anthimius ve Milet'li Isidore tarafından denetlendi. " Her bakımdan bilgili bir insan" (Pr. Kes.), binanın temeline ilk taşı atan August'un doğrudan gözetimi altında, hala hayranlık uyandıran bir bina inşa edildi. Avrupa'da sadece dokuz yüzyıl sonra daha büyük çaplı bir kubbenin (Ayasofya'da - 31,4 m) inşa edildiğini söylemek yeterli. Mimarların bilgeliği ve inşaatçıların dikkatliliği, devasa binanın on dört buçuk yüzyıldan fazla bir süre sismik olarak aktif bir bölgede ayakta kalmasını sağladı.

İmparatorluğun ana tapınağı, yalnızca teknik çözümlerinin cesaretiyle değil, aynı zamanda eşi benzeri görülmemiş güzelliği ve iç dekorasyonunun zenginliğiyle de gören herkesi hayrete düşürdü. Katedralin kutsanmasından sonra Justinianus katedralin etrafında dolaştı ve şöyle haykırdı: "Beni böyle bir mucizeyi gerçekleştirmeye layık gören Tanrı'ya şükürler olsun. Seni yendim ey Süleyman!" . Çalışma sırasında İmparator, mimarlık eğitimi almamış olmasına rağmen mühendislik açısından birçok değerli tavsiyelerde bulundu.

Tanrı'ya haraç ödeyen Justinianus, aynısını hükümdar ve halk için de yaptı, sarayı ve hipodromu ihtişamla yeniden inşa etti.

Justinianus, Roma'nın eski büyüklüğünü yeniden canlandırma yönündeki kapsamlı planlarını hayata geçirirken yasama işlerini düzene koymadan yapamazdı. Theodosius Kanunları'nın yayınlanmasından sonra geçen süre boyunca, genel olarak 6. yüzyılın ortalarında, çok sayıda yeni, çoğu zaman çelişkili, imparatorluk ve praetorian ferman ortaya çıktı. Eski uyumunu kaybeden eski Roma hukuku, hukuki düşüncenin kafa karıştırıcı bir meyve yığınına dönüştü ve yetenekli bir tercümana, yararına bağlı olarak davaları şu veya bu yönde yürütme fırsatı sağladı. Bu nedenlerden dolayı basileus, yöneticilerin çok sayıda kararnamesini ve tüm eski hukuk mirasının düzene sokulması için devasa bir çalışma yapılmasını emretti. 528 - 529'da hukukçular Tribonianus ve Theophilus liderliğindeki on hukukçudan oluşan bir komisyon, Hadrianus'tan Justinianus'a kadar olan imparatorların kararlarını, 534'ün gözden geçirilmiş baskısında bize ulaşan Justinian Kanunları'nın on iki kitabında kodladı. Bu kanunda yer almayan kararnameler ilan edildi. geçersiz. 530'dan bu yana, aynı Tribonian başkanlığındaki 16 kişilik yeni bir komisyon, tüm Roma içtihatlarının en kapsamlı materyaline dayanan bir hukuk kanonu derlemeye başladı. Böylece 533 yılına gelindiğinde elli Digest kitabı ortaya çıktı. Bunlara ek olarak, hukuk akademisyenleri için bir tür ders kitabı olan “Kurumlar” da yayınlandı. Bu eserler ve 534'ten Justinianus'un ölümüne kadar geçen dönemde yayınlanan 154 imparatorluk fermanı (roman) Corpus Juris Civilis'i oluşturur 3) - “Medeni Hukuk Kanunu”, yalnızca tüm Bizans ve Batı Avrupa ortaçağlarının temeli değil. hukuk değil, aynı zamanda çok değerli bir tarihsel kaynaktır. Söz konusu komisyonların faaliyetleri sonunda Justinianus, avukatların tüm yasama ve eleştirel faaliyetlerini resmen yasakladı. Yalnızca “Corpus”un diğer dillere (çoğunlukla Yunanca) çevirilerine ve oradan kısa alıntıların derlenmesine izin verildi. Artık yasaları yorumlamak ve yorumlamak imkansızdı ve çok sayıda hukuk fakültesi arasından Doğu Roma İmparatorluğu'nda yalnızca iki tanesi kaldı - Konstantinopolis ve Verita'da (modern Beyrut).

Havari Justinianus'un hukuka karşı tutumu, imparatorluk heybetinden daha yüksek ve daha kutsal bir şey olmadığı fikriyle tamamen tutarlıydı. Justinianus'un bu konudaki ifadeleri kendi adına konuşuyor: "Eğer herhangi bir soru şüpheli görünüyorsa, imparatora iletilmesine izin verin, böylece o, Yasayı yorumlama hakkının tek sahibi olduğu otokratik gücüyle sorunu çözsün"; "Yasanın yaratıcıları, hükümdarın iradesinin yasa gücüne sahip olduğunu söylediler"; "Tanrı, kanunları imparatora tabi kıldı ve onu canlı bir Kanun olarak insanlara gönderdi" (Novella 154, ).

Justinianus'un aktif politikası kamu yönetimi alanını da etkiledi. Onun katılımı sırasında Bizans, Diocletianus'un getirdiği askeri, adli ve sivil güçlerin ayrılığı ilkesine uygun olarak yönetilen, 51 ve 13 eyaletten oluşan Doğu ve Illyricum olmak üzere iki vilayete bölünmüştü. Justinianus'un zamanında, bazı iller, eski tip vilayetlerin aksine, tüm hizmetlerin tek bir kişi - duka (dux) tarafından yönetildiği daha büyük illerle birleştirildi. Bu, özellikle birkaç on yıl sonra eksarhlıkların kurulduğu İtalya ve Afrika gibi Konstantinopolis'ten uzak bölgeler için geçerliydi. Güç yapısını iyileştirme çabası içinde Justinianus, yetkililerin suiistimalleri ve zimmete para geçirmeyle mücadele etmeye çalışarak aygıtı defalarca "temizledi". Ancak bu mücadele imparator tarafından her seferinde kaybedildi: Yöneticilerin vergileri aşan devasa meblağlar kendi hazinelerine gitti. Rüşvet, sert kanunlara rağmen yaygınlaştı. Justinianus, Senato'nun etkisini (özellikle saltanatının ilk yıllarında) neredeyse sıfıra indirerek onu imparatorun emirlerinin itaatkar bir şekilde onaylandığı bir kuruma dönüştürdü.

541'de Justinianus, Konstantinopolis'teki konsolosluğu kaldırdı, kendisini ömür boyu konsül ilan etti ve aynı zamanda pahalı konsolosluk oyunlarını da durdurdu (yalnızca yıllık 200 terazi hükümet altınına mal oluyorlardı).

İmparatorun ülkenin tüm nüfusunu ele geçiren ve fahiş harcamalar gerektiren bu tür enerjik faaliyetleri, yalnızca yoksul halkın değil, aynı zamanda mütevazı Justinianus'un bir elçi olduğu, kendilerini rahatsız etmek istemeyen aristokrasinin de hoşnutsuzluğunu uyandırdı. tahtta yeni bir başlangıç ​​vardı ve huzursuz fikirleri çok pahalıydı. Bu hoşnutsuzluk isyanlar ve komplolarla gerçekleşti. 548'de Artavan adında birinin komplosu ortaya çıktı ve 562'de başkentin zenginleri ("para bozanları") Markellus, Vita ve diğerleri bir seyirci sırasında yaşlı basileus'u öldürmeye karar verdiler. Ancak Aulavius ​​adında biri yoldaşlarına ihanet etti ve Marcellus, elbiselerinin altında bir hançerle saraya girdiğinde gardiyanlar onu yakaladı. Marcellus kendini bıçaklamayı başardı, ancak komplocuların geri kalanı gözaltına alındı ​​ve işkence altında Belisarius'u suikast girişiminin organizatörü ilan ettiler. İftiranın etkisi oldu, Vepisarius gözden düştü, ancak Justinianus böylesine hak edilmiş bir adamı doğrulanmamış suçlamalarla idam etmeye cesaret edemedi.

Askerler arasında da işler her zaman sakin değildi. Askeri konulardaki tüm savaşçılıklarına ve deneyimlerine rağmen, federasyonlar hiçbir zaman disiplin açısından ayırt edilmediler. Kabile birlikleri halinde bir araya gelen bu kişiler, şiddet yanlısı ve ölçüsüz, çoğu zaman komuta karşı isyan ediyorlardı ve böyle bir orduyu yönetmek hatırı sayılır bir yetenek gerektiriyordu.

536'da, Belisarius İtalya'ya gittikten sonra, Justinianus'un Vandalların tüm topraklarını fiscus'a ilhak etme (ve umdukları gibi bunları askerlere dağıtmama) kararına öfkelenen bazı Afrika birimleri isyan ederek, bir ordunun komutanını ilan etti. basit savaşçı Stopa, “cesur ve girişimci bir adam”(Feof.,). Neredeyse tüm ordu onu destekledi ve Stots, imparatora sadık birkaç birliğin kendilerini yıpranmış duvarların arkasına kilitlediği Kartaca'yı kuşattı. Askeri lider hadım Solomon, geleceğin tarihçisi Procopius ile birlikte deniz yoluyla Syracuse'a, Belisarius'a kaçtı. Olanları öğrenen hemen bir gemiye bindi ve Kartaca'ya doğru yola çıktı. Eski komutanlarının gelişiyle ilgili haberden korkan Stotsa'nın savaşçıları şehir surlarından çekildi. Ancak Belisarius Afrika kıyılarını terk eder etmez isyancılar düşmanlıklara yeniden başladı. Stotsa, sahiplerinden kaçan köleleri ve yenilgiden sağ kurtulan Gelimer askerlerini ordusuna kabul etti. Afrika'ya atanan Germanus, isyanı altın ve silah gücüyle bastırdı, ancak Stotsa birçok destekçisiyle birlikte Moritanya'da ortadan kayboldu ve 545'teki savaşta öldürülene kadar Justinianus'un Afrika'daki topraklarına uzun süre zarar verdi. Afrika ancak 548'de nihayet sakinleşebildi.

İtalya seferinin neredeyse tamamı boyunca, tedariki zayıf bir şekilde organize edilen ordu, memnuniyetsizliğini dile getirdi ve zaman zaman ya açıkça savaşmayı reddetti ya da açıkça düşmanın tarafına geçmekle tehdit etti.

Halk hareketleri de azalmadı. Ateş ve kılıçla devletin topraklarına yerleşen Ortodoksluk, kenar mahallelerde dini isyanlara neden oldu. Mısırlı Monofizitler sürekli olarak başkente tahıl tedarikini kesintiye uğratmakla tehdit ediyordu ve Justinianus, devletin tahıl ambarında toplanan tahılları korumak için Mısır'da özel bir kale inşa edilmesini emretti. Diğer dinlerin (Yahudiler (529) ve Samiriyeliler (556)) konuşmaları aşırı zulümle bastırıldı.

Başta Veneti ve Prasini olmak üzere Konstantinopolis'in rakip sirk partileri arasındaki (en büyüğü - 547, 549, 550, 559, 562, 563'te) çok sayıda savaş da kanlıydı. Her ne kadar spordaki anlaşmazlıklar çoğu zaman yalnızca daha derin faktörlerin bir tezahürü olsa da, öncelikle mevcut düzenden duyulan memnuniyetsizlik (farklı renkteki paralar nüfusun farklı sosyal gruplarına aitti), temel tutkular da önemli bir rol oynadı ve bu nedenle Caesarea'lı Prokopius bu partilerden bahsediyor. gizlenmemiş bir küçümsemeyle: “Eski çağlardan beri, her şehrin sakinleri Veneti ve Prasin'e bölünmüştü, ancak son zamanlarda bu isimler ve gösteri sırasında oturdukları yerler için para israf etmeye ve kendilerini en çok maruz bırakmaya başladılar. Ağır bedensel cezalar ve hatta utanç verici ölüm. Kendilerini neden tehlikeye attıklarını bilmeden, tam tersine, bu kavgalarda onlara galip geldiklerinden daha fazla bir şey beklemeyeceklerinden emin olarak, rakipleriyle kavga etmeye başlarlar. hapis, idam ve ölüm... ve sonsuza kadar kalır; ne akrabalığa, ne mala, ne de dostluk bağlarına saygı gösterilir. Bu çiçeklerden birine yapışan kardeşler bile kendi aralarında geçimsizlik yaşarlar. Rakiplerini aldatmak için ne Allah'ın ne de insani işlere ihtiyaçları vardır. Her iki tarafın da Tanrı'nın önünde kötü çıkması, yasalara ve sivil topluma kendi halkları veya muhalifleri tarafından hakaret edilmesi umurlarında değil, hatta belki de en gerekli şeylere ihtiyaç duydukları anda, anavatan varken bile. en temelde hakarete uğrarlar, kendilerini iyi hissettikleri sürece bunu hiç dert etmezler. Suç ortaklarına parti diyorlar… Buna akıl hastalığından başka bir şey diyemem.”

Konstantinopolis tarihindeki en büyük ayaklanma olan Nika, savaşan loşların savaşlarıyla başladı. Ocak 532'nin başında, hipodromdaki oyunlar sırasında Prasinler, (partisi sarayda ve özellikle de imparatoriçe nezdinde daha büyük beğeni toplayan) Veneti'den ve imparatorluk yetkilisi Spafarius Calopodium'un tacizinden şikayet etmeye başladı. Buna karşılık "maviler", "yeşilleri" tehdit etmeye ve imparatora şikayette bulunmaya başladı. Justinianus tüm iddiaları görmezden geldi ve "yeşiller" aşağılayıcı çığlıklarla gösteriyi terk etti. Durum gerginleşti ve savaşan gruplar arasında çatışmalar yaşandı. Ertesi gün, başkent Evdemon bölgesi isyana katılmaktan hüküm giymiş çok sayıda hükümlünün asılmasını emretti. Öyle oldu ki iki kişi - biri Venet, diğeri Prasin - iki kez darağacından düştü ve hayatta kaldı. Cellat üzerlerine yeniden ilmik geçirmeye başladığında, mahkumların kurtuluşunda bir mucize gören kalabalık onlarla savaştı. Üç gün sonra, 13 Ocak'ta şenlikler sırasında halk imparatordan "Tanrı'nın kurtardığı kişileri" affetmesini talep etmeye başladı. Alınan ret, bir öfke fırtınasına neden oldu. İnsanlar hipodromdan koşarak yollarına çıkan her şeyi yok ettiler. Eparch'ın sarayı yakıldı, muhafızlar ve nefret edilen memurlar sokaklarda öldürüldü. İsyancılar, sirk partilerinin farklılıklarını bir kenara bırakarak birleştiler ve Prasin Kapadokyalı John ile Veneti Tribonian ve Eudaimon'un istifasını talep ettiler. 14 Ocak'ta şehir yönetilemez hale geldi, isyancılar sarayın parmaklıklarını yıktı, Justinianus John, Eudaimon ve Tribonian'ı yerinden etti ama halk sakinleşmedi. İnsanlar bir gün önce de “Savvaty doğmasaydı, katil bir oğul doğurmasaydı daha iyi olurdu” ve hatta “Romalılara bir basileus daha!” sloganlarını atmaya devam etti. Belisarius'un barbar ekibi, öfkeli kalabalığı saraydan uzaklaştırmaya çalıştı ve ortaya çıkan kaosta, St. Sophia, ellerinde kutsal objelerle vatandaşları dağılmaya ikna ediyor. Yaşananlar yeni bir öfke saldırısına neden oldu, evlerin damlarından askerlere taş atıldı ve Belisarius geri çekildi. Senato binası ve sarayın bitişiğindeki sokaklar alevler içinde kaldı. Yangın üç gün boyunca devam etti, Senato, Ayasofya Kilisesi, Augusteon sarayı meydanına yaklaşımlar ve hatta St. Samson hastanesi, içindeki hastalarla birlikte yandı. Lydia şunu yazdı: “Şehir, Lipari'de veya Vezüv yakınında olduğu gibi kararmış tepelerden oluşan bir yığındı, duman ve külle doluydu, her yere yayılan yanık kokusu onu yaşanmaz hale getiriyordu ve tüm görünümü izleyiciye korku aşılıyordu, acımak." Her yerde bir şiddet ve pogrom atmosferi hüküm sürüyordu, cesetler sokaklara saçılmıştı. Panik içinde çok sayıda vatandaş Boğaz'ın karşı yakasına geçti. 17 Ocak'ta imparatorun yeğeni Anastasius Hypatius, Justinianus'a göründü ve isyancılar zaten Hypatius'u imparator olarak çağırdıkları için basileus'a komploya karışmadığına dair güvence verdi. Ancak Justinianus ona inanmadı ve onu saraydan kovdu. Ayın 18'inin sabahı otokrat, elinde İncil'le hipodroma çıktı, sakinleri isyanları durdurmaya ikna etti ve halkın taleplerini hemen dinlemediği için açıkça pişmanlık duydu. Toplananlardan bazıları onu haykırışlarla karşıladılar: "Yalan söylüyorsun! Yalan yemin ediyorsun, seni eşek!" . Hypatius'un imparator olmasını isteyen bir çığlık tribünleri sardı. Justinianus hipodromu terk etti ve Hypatia, çaresiz direnişine ve karısının gözyaşlarına rağmen evden sürüklendi ve ele geçirilen kraliyet kıyafetlerini giydirildi. İlk isteği üzerine iki yüz silahlı prasin ona saraya yol açmış gibi göründü ve senatörlerin önemli bir kısmı isyana katıldı. Hipodromu koruyan şehir muhafızı Belisarius'a itaat etmeyi reddetti ve askerlerinin içeri girmesine izin verdi. Korkudan kıvranan Justinianus, yanında kalan saray mensuplarından sarayda bir konsey topladı. İmparator zaten kaçma eğilimindeydi ancak Theodora, kocasının aksine cesaretini korudu, bu planı reddetti ve imparatoru harekete geçmeye zorladı. Hadım Narses, bazı etkili "mavilere" rüşvet vermeyi ve bu partinin bir kısmını ayaklanmaya daha fazla katılmaktan caydırmayı başardı. Çok geçmeden, şehrin yanmış kısmından, kuzeybatıdan (Hypatius'un onuruna ilahiler dinlediği yer) hipodroma kadar zorlukla ilerleyen Belisarius'un bir müfrezesi içeri girdi ve emriyle komutanları, askerler kalabalığa ok atmaya ve saldırmaya başladı

kılıçlarla sağa ve sola. Büyük ama örgütlenmemiş bir insan kitlesi birbirine karıştı ve ardından üç bin kişilik barbar müfrezesi Munda'nın askerleri sirk "ölü kapısından" (bir zamanlar öldürülen gladyatörlerin cesetlerinin arenadan çıkarıldığı) geçerek yola çıktılar. arenaya. Korkunç bir katliam başladı ve ardından tribünlerde ve arenada yaklaşık otuz bin (!) ceset kaldı. Hypatius ve kardeşi Pompey yakalandı ve imparatoriçenin ısrarı üzerine başları kesildi ve onlara katılan senatörler de cezalandırıldı. Nika ayaklanması sona erdi. Bastırıldığı duyulmamış zulüm, Romalıları uzun süre korkuttu. Kısa süre sonra imparator, Ocak ayında görevden alınan saray mensuplarını herhangi bir direnişle karşılaşmadan eski görevlerine geri getirdi.

Ancak Justinianus'un saltanatının son yıllarında halkın hoşnutsuzluğu yeniden açıkça ortaya çıkmaya başladı. 556'da Konstantinopolis'in kuruluşuna adanan şenliklerde (11 Mayıs), bölge sakinleri imparatora bağırdılar: "Basileus, şehre bolluk [ver]!" (Feof.,). Bu, Pers büyükelçilerinin yönetimi altında gerçekleşti ve öfkelenen Justinianus, birçok kişinin idam edilmesini emretti. Eylül 560'ta, yakın zamanda hasta olan imparatorun ölümüyle ilgili söylentiler başkentin her yerine yayıldı. Şehir anarşinin pençesine düşmüştü, onlara katılan soyguncu çeteleri ve kasaba halkı evleri ve ekmek dükkanlarını parçaladı ve ateşe verdi. Huzursuzluk ancak eparch'ın hızlı düşünmesiyle yatıştı: Derhal basileus'un sağlık durumuyla ilgili bültenlerin en önemli yerlere asılmasını emretti ve şenlikli bir aydınlatma düzenledi. 563'te bir kalabalık, yeni atanan şehir bölgesine taş attı; 565'te Mezentsiol mahallesinde atalar iki gün boyunca askerler ve ekscuvitlerle savaştı ve çoğu öldürüldü.

Justinianus, Justin döneminde başlatılan Ortodoksluğun kamusal yaşamın her alanında hakimiyetine ilişkin çizgiyi sürdürdü ve muhaliflere mümkün olan her şekilde zulmetti. Saltanatının en başında, yakl. 529'da, kamu hizmetinde "sapkınların" çalıştırılmasını yasaklayan ve resmi olmayan kilisenin taraftarlarının haklarının kısmen yenilgiye uğratılmasını yasaklayan bir kararname yayınladı. İmparator, "Tanrı'ya yanlış şekilde tapınan kişiyi dünyevi nimetlerden mahrum bırakmak adildir" diye yazdı. Hıristiyan olmayanlara gelince, Justinianus onlar hakkında daha da sert bir şekilde konuştu: "Yeryüzünde paganlar olmamalı!" .

529'da Atina'daki Platonik Akademi kapatıldı ve öğretmenleri, bilimi ve antik felsefeye olan sevgisiyle tanınan Prens Hüsrev'in onayını almak için İran'a kaçtı9).

Hristiyanlığın özellikle zulme uğramayan tek sapkın yönü Monofizitlerdi - kısmen Theodora'nın himayesi nedeniyle ve basileus, zaten mahkemeyi sürekli beklenti içinde tutan bu kadar çok sayıda vatandaşa yönelik zulüm tehlikesinin çok iyi farkındaydı. isyanın. 553 yılında Konstantinopolis'te toplanan V. Ekümenik Konsil (Justinian döneminde iki kilise konseyi daha vardı - 536 ve 543'te yerel olanlar) Monofizitlere bazı tavizler verdi. Bu konsey, ünlü Hıristiyan ilahiyatçı Origen'in öğretilerinin 543 yılında sapkınlık olarak kınanmasını doğruladı.

Kilise ile imparatorluğu bir, Roma'yı kendi şehri ve kendisini de en yüksek otorite olarak gören Justinianus, papaların (kendi takdirine bağlı olarak atayabileceği) Konstantinopolis patriklerine göre üstünlüğünü kolayca fark etti.

İmparatorun kendisi genç yaşlardan itibaren teolojik tartışmalara yöneldi ve yaşlılıkta bu onun ana hobisi haline geldi. İnanç meselelerinde titizliğiyle öne çıkıyordu: Örneğin Nius'lu John, Justinianus'a Hüsrev Anushirvan'a karşı belli bir sihirbaz ve büyücüyü kullanması teklif edildiğinde basileus'un öfkeyle haykırarak onun hizmetlerini reddettiğini bildiriyor: "Ben, Justinianus, Hıristiyan imparator şeytanların yardımıyla zafere ulaşacak mı?!" . Suçlu din adamlarını acımasızca cezalandırdı: örneğin, 527'de, onun emriyle sodomide yakalanan iki piskopos, rahiplere dindarlık ihtiyacını hatırlatmak için cinsel organları kesilerek şehirde gezdirildi.

Justinianus hayatı boyunca yeryüzündeki idealin somutlaşmışıydı: tek ve büyük Tanrı, tek ve büyük kilise, tek ve büyük güç, tek ve büyük hükümdar. Bu birlik ve büyüklüğün elde edilmesinin bedeli, devlet güçlerinin inanılmaz gerilimi, halkın yoksullaşması ve yüzbinlerce kurbanla ödendi. Roma İmparatorluğu yeniden doğdu ama bu dev kilden ayaklar üzerinde duruyordu. Zaten Büyük Justinianus'un ilk halefi olan II. Justin, kısa öykülerinden birinde ülkeyi korkunç bir durumda bulduğundan yakınıyordu.

İmparator, hayatının son yıllarında teolojiyle ilgilenmeye başladı ve giderek daha az devlet işlerine yöneldi, sarayda, kilise hiyerarşileriyle ve hatta cahil basit keşişlerle tartışmalarda vakit geçirmeyi tercih etti. Şair Corippus'a göre, "yaşlı imparator artık hiçbir şeyi umursamıyordu; sanki çoktan uyuşmuş gibi, tamamen sonsuz yaşam beklentisine dalmıştı. Ruhu zaten cennetteydi."

565 yazında Justinianus, Mesih'in bedeninin bozulmazlığı hakkındaki dogmayı tartışmak üzere piskoposluklara gönderdi, ancak hiçbir sonuç çıkmadı - 11 ile 14 Kasım arasında Büyük Justinianus, "dünyayı mırıltılar ve huzursuzlukla doldurduktan sonra" öldü. ” (Evag.,). Myrinea'lı Agathius'a göre o, "[Bizans - S.D.'de] hüküm sürenler arasında, tabiri caizse, kendisini sözlerle değil, bir Roma imparatoru olarak eylemlerle gösteren ilk kişiydi" 10).

Ancak Justinianus geri adım atmadı. Aynı yıl veya civarında Euphemia'nın ölümünden sonra İmparator Justin evlatlık oğluna karşı çıkmadı. Özellikle önceki mesleğinden vazgeçmiş olan pişmanlık duyan bir aktrisin soylu kişilerle bile yasal evliliğe girmesine izin veren bir evlilik kararnamesi çıkardı. Böylece düğün gerçekleşti.

Justinianus saltanatının başlangıcından itibaren Trakya, “Hunlar” - Bulgarlar ve “İskitler” - Slavlar tarafından giderek daha yıkıcı baskınlara maruz kalmaya başladı. Aynı yıl komutan Mund, Trakya'daki Bulgarların saldırısını başarıyla püskürttü.

Justinianus, Justinianus'un zamanından itibaren kuzey Suriye'deki Monofizit manastırlarına ve din adamlarına yönelik zulüm politikasını miras aldı. Ancak imparatorlukta Monofizitizme karşı yaygın bir zulüm yoktu; taraftarlarının sayısı çok fazlaydı. Monofizitlerin kalesi olan Mısır, sürekli olarak başkente tahıl tedarikini kesintiye uğratma tehlikesiyle karşı karşıyaydı, bu yüzden Justinianus, devletin tahıl ambarında toplanan tahılları korumak için Mısır'da özel bir kale inşa edilmesini bile emretti. Zaten 530'ların başında İmparatoriçe Theodora, müzakerelere başlamak ve Monofizitler ile Ortodoks'un konumunu uzlaştırmaya çalışmak için kocası üzerindeki etkisini kullandı. Aynı yıl, Monofizitlerden oluşan bir heyet Konstantinopolis'e geldi ve kraliyet çifti tarafından Hormizda sarayında barındırıldı. O zamandan beri burada, Theodora'nın himayesi altında ve Justinianus'un zımni rızasıyla Monofizitler için bir sığınak vardı.

Nika İsyanı

Ancak bu anlaşma aslında Monofizitler için bir zaferdi ve Ostrogot kralı Theodahad'ın siyasi elçi olarak Konstantinopolis'e gönderdiği Aziz Papa Agapit, Justinianus'u Monofizitizm ile yapılan sahte barıştan vazgeçip Kalkedon kararlarının yanında yer almaya ikna etti. Ortodoks Aziz Mina, yerinden edilmiş Anthimus'un yerine yükseltildi. Justinianus, Aziz Agapit'in tamamen Ortodoks olarak tanıdığı bir inanç itirafı hazırladı. Aynı sıralarda imparator, İlahi Ayin törenine dahil olan Ortodoks dua kitabı "Tek Başlayan Oğul ve Tanrı'nın Sözü" nü derledi. Yılın 2 Mayıs'ında, Anthima davasının son duruşması için Konstantinopolis'te imparatorun huzurunda bir Konsey açıldı. Konsey sırasında, aralarında Anthimus ve Sevier'in de bulunduğu bir dizi Monofizit lider kınandı.

Ancak aynı zamanda Theodora, imparatoru, uzlaşmaya istekli olduğunu gösteren merhum Papa Agapit'in varisi olarak Deacon Vigilius'u atamayı kabul etmeye ikna etti. Silverius'un o yıl Roma'daki başpiskoposluğa seçilmiş olmasına rağmen, imparatorluk iradesiyle papalık tahtına yükselişi yılın 29 Mart'ında gerçekleşti. Roma'yı kendi şehri ve kendisinin en yüksek otorite olduğunu düşünen Justinianus, papaların Konstantinopolis Patriklerine üstünlüğünü kolayca fark etti ve ayrıca papaları kendi takdirine göre kolayca atadı.

540'ın Sorunları ve Sonuçları

İç yönetimde Justinianus aynı çizgiye bağlı kaldı, ancak yasal reform girişimlerine çok daha az dikkat etti - avukat Tribonian'ın yıl içinde ölümünden sonra imparator yalnızca 18 belge yayınladı. Aynı yıl Justinianus Konstantinopolis'teki konsolosluğu kaldırdı, kendisini ömür boyu konsül ilan etti ve aynı zamanda pahalı konsolosluk oyunlarını da durdurdu. Kral inşaat projelerinden vazgeçmedi - bu nedenle, o yıl Kudüs Tapınağı'nın kalıntıları üzerinde Kutsal Bakire Meryem adına devasa bir "Yeni Kilise" tamamlandı.

540'lar ve 550'lerin teolojik tartışmaları

540'ların başlarından itibaren Justinianus teolojiyle ilgili soruları daha derinlemesine araştırmaya başladı. Monofizitizmin üstesinden gelme ve Kilise'deki anlaşmazlığa son verme arzusu onu terk etmedi. Bu arada İmparatoriçe Theodora, Monofizitleri himaye etmeye devam etti ve yıl içinde, Ghassanid Arap şeyhi el-Harith'in isteği üzerine, gezici Monofizit piskoposu James Baradei'nin atanması yoluyla Monofizit hiyerarşisinin kurulmasına katkıda bulundu. Justinianus başlangıçta onu yakalamaya çalıştı, ancak bu başarısız oldu ve daha sonra imparator, Baradei'nin imparatorluğun eteklerindeki faaliyetleriyle uzlaşmak zorunda kaldı. İmparatoriçe Theodora, Ortodoks Kilisesi ile uzlaştığı yıl içinde ölmesine rağmen, imparatora, tüm bu zaman boyunca Konstantinopolis'in Hormizda sarayında saklanan önde gelen Monofizitlere zulmetmemesi için miras bıraktığı bir versiyon var. Öyle ya da böyle, Ortodoks imparator Monofizitlere yönelik zulmü yoğunlaştırmadı, ancak diğer sahte öğretileri kınayarak inananları tek bir Kilisede toplamaya çalıştı.

540'ların başlarında imparator, Origen'i resmi olarak kınama olasılığını gündeme getirdi. Aziz Menas'a yazdığı bir mektupta onu 10 sapkınlıkla suçlayan imparator, başkentte Origen'i ve öğretisini kınayan bir Konsil topladığı yıl.

Aynı zamanda, imparatorluk teolojik danışmanı Theodore Askidas, Nestorian hatalarını ifade eden Kutsal Cyrrhus Theodoret, Edessa Willow ve Mopsuet Theodore'un bazı yazılarının kınanmasını önerdi. Uzun zaman önce ölmüş olan yazarların kendilerine Kilise'de saygı duyulmasına rağmen, hatalı görüşlerinin ortak bir şekilde kınanması, Monofizitleri, Ortodoksları Nasturilikle suçlayarak iftira atma fırsatından mahrum bırakacaktı. O yıl Justinianus sözde kişilere karşı bir ferman yayınladı. “Üç Bölüm” - yukarıda adı geçen üç öğretmenin Ortodoks olmayan çalışmaları. Ancak bu, Monofizitleri Kilise ile barıştırmak yerine Batı'da protestolara neden oldu ve "Üç Bölüm"ün kınanması Ortodoksluğa bir saldırı olarak görüldü. Konstantinopolis Patriği Aziz Mina imparatorluk fermanını imzaladı, ancak Papa Vigilius uzun süre aynı fikirde olmadı ve hatta Konstantinopolis Kilisesi ile olan iletişimi kesme noktasına kadar gitti.

İmparatorluk, yeni fethedilen toprakları kendi aralarında yeniden dağıtmayı ümit eden Afrika'daki isyancı birliklere karşı uzun süre savaştı. İsyanı ancak o yıl başarıyla bastırmak mümkün oldu, ardından Kuzey Afrika imparatorluğun kesin bir parçası haline geldi.

540'lı yılların sonunda İtalya kaybolmuş gibi görünse de Papa Vigilius ve Konstantinopolis'teki diğer asil Romalı mültecilerin istekleri Justinian'ı pes etmemeye ikna etti ve o yıl içinde oraya bir kez daha sefer göndermeye karar verdi. Sefer için toplanan çok sayıda birlik ilk olarak Trakya'ya taşındı ve bu sayede öfkeli Slavlar oradan ayrıldı. Daha sonra, o yıl, Narses'in komutası altında büyük bir Roma kuvveti nihayet İtalya'ya geldi ve Ostrogotları yendi. Kısa süre sonra yarımada direniş bölgelerinden temizlendi ve yıl içinde Po Nehri'nin kuzeyindeki bazı topraklar da işgal edildi. Yıllar süren yorucu mücadelelerden sonra, idari merkezi Ravenna'da olan kansız İtalya yine de imparatorluğa geri verildi. Aynı yıl Justinianus, Totila'nın tüm yeniliklerini iptal eden “Pragmatik Yaptırım”ı yayınladı - toprak eski sahiplerine ve ayrıca kral tarafından serbest bırakılan köleler ve kolonlara iade edildi. İmparatorluk yöneticilerinin yetkinliğine güvenmeyen imparator, İtalya'daki sosyal, mali ve eğitim sistemlerinin yönetimini piskoposlara emanet etti; çünkü Kilise, yıkılan ülkede tek ahlaki ve ekonomik güç olarak kaldı. Afrika'da olduğu gibi İtalya'da da Arianizm zulüm gördü.

O zamana kadar ipek üretiminin sırrını sıkı bir şekilde saklayan Çin'den yaklaşık bir yıl boyunca ipekböceği yumurtası ithalatı önemli bir başarıydı. Efsaneye göre imparator, Pers Nasturi rahiplerini değerli kargoyu kendisine teslim etmeye ikna etti. O andan itibaren Konstantinopolis, üzerinde devlet tekeli kurulan kendi ipeğini üretmeye başladı ve hazineye büyük gelirler getirdi.

Miras

Dualar

Troparion, ton 3

Tanrı'nın yüceliğinin güzelliğini arzulayarak, / dünyevi [hayat] Onu memnun ettin / ve sana emanet edilen yeteneği iyi geliştirerek onu daha da güçlendirdin, / onun için ve doğru bir şekilde savaştın. / Yaptıklarının ödülü nedeniyle / doğru bir adam gibi, Mesih Tanrı'dan kabul ettin // Dua et Size şarkı söyleyenler tarafından kurtarılmak üzere O'na, Jüstinyenler.

Kontakion, ton 8

Dindarlığın seçilmiş olanı çoktur / ve gerçeğin savunucusu utanç verici değildir, / insanlar seni daha dürüst ve görev duygusuyla övüyorlar, Tanrı bilge, / ama Mesih Tanrı'ya karşı cesaretli biri olarak, / alçakgönüllülüğü öven sizler sorun ve biz çağırıyoruz siz: Sevinin, sonsuz hafızanın Justinyenleri.

Kaynaklar, edebiyat

  • Caesarea'lı Procopius, M., 1884., Kronografi, Bonnae, 1831:
    • http://www.vostlit.info/haupt-Dateien/index-Dateien/M.phtml?id=2053 adresindeki küçük bölüme bakın
  • Dyakonov, A., “VI-VII yüzyıllarda Efesli Yahya'nın haberleri ve Slavlar hakkındaki Suriye kronikleri” VDI, 1946, № 1.
  • Ryzhov, Konstantin, Dünyanın tüm hükümdarları: cilt 2 - Antik Yunan, Antik Roma, Bizans, M.: "Veche", 1999, 629-637.
  • Allen, Pauline, "Justinianus'un" Vebası," Bizans, № 49, 1979, 5-20.
  • Athanassiadi, Polymnia, “Geç Paganizmde Zulüm ve Tepki” JHS, № 113, 1993, 1-29.
  • Barker, John E., Jüstinyen ve Daha Sonra Roma İmparatorluğu, Madison, Wisc., 1966.
  • Browning, Robert Jüstinyen ve Theodora, 2. baskı, Londra, 1987.
  • Bundy, D. D., "Jacob Baradaeus: Araştırmanın Durumu" Museon, № 91, 1978, 45-86.
  • Bury, J. B., "Nika isyanı" JHS, № 17, 1897, 92-119.
  • Cameron, Alan, "Sapkınlıklar ve Gruplar" Bizans, № 44, 1974, 92-120.
  • Cameron, Alan Sirk Grupları. Roma ve Bizans'ta Maviler ve Yeşiller, Oxford, 1976.
  • Cameron, Averil, Agathia'lar, Oxford, 1970.
  • Cameron, Averil, Prokopius ve Altıncı Yüzyıl, Berkeley, 1985.
  • Cameron, Averil, Geç Antik Çağda Akdeniz Dünyası, Londra ve New York, 1993.
  • Capizzi, Giustiniano Siyaset ve Dini İşler Yapıyorum, Messina, 1994.
  • Chuvin, Pierre, Archer, B.A., çev., Son Paganların Tarihçesi, Cambridge, 1990.
  • Diehl, Charles, Justinien ve la uygarlığı bizans ve VIe siecle, I-II, Paris, 1901.
  • Diehl, Charles, Theodora, Bizans imparatoru, Paris, 1904.
  • Downey, Glanville, "İnşaatçı Olarak Justinianus" Sanat Bülteni, № 32, 1950, 262-66.
  • Downey, Glanville, Jüstinyen Çağında Konstantinopolis, Norman, Oklahoma., 1960.
  • Evans, J. A. S., "Procopius ve İmparator Justinianus" Tarihsel Makaleler, Kanada Tarih Derneği, 1968, 126-39.
  • Evans, J. A. S., "Niká İsyanı ve İmparatoriçe Theodora" Bizans, № 54, 1984, 380-82.
  • Evans, J. A. S., "Procopius'un Tarihleri" çalışmaları: Kanıtların Özeti," GRBS, № 37, 1996, 301-13.
  • Evans, J.A.S. Prokopius, New York, 1972.
  • Evans, J.A.S. Justinianus Çağı. İmparatorluk Gücünün Koşulları, Londra ve New York, 1996.
  • Fotiou, A., "VI. Yüzyılda İşe Alma Eksikliği" Bizans, № 58, 1988, 65-77.
  • Fowden, Garth, İmparatorluktan Milletler Topluluğuna: Geç Antik Çağda Tek Tanrıcılığın Sonuçları, Princeton, 1993.
  • Frend, W.H.C., Monofizit Hareketinin Yükselişi: Beşinci ve Altıncı Yüzyıllarda Kilise Tarihine Dair Bölümler, Cambridge, 1972.
  • Gerostergios, Asterios, Büyük Jüstinyen: İmparator ve Aziz, Belmont, 1982.
    • rus. çeviri: Gerostergios, A., Büyük Jüstinyen - İmparator ve Aziz[çeviri. İngilizceden koruma M. Kozlov], M .: Sretensky Manastırı Yayınevi, 2010.
  • Gordon, C. D., "Procopius ve Justinianus'un Mali Politikaları" Anka kuşu, № 13, 1959, 23-30.
  • Grabar, Andre Theodosius'un Ölümünden İslam'ın Yükselişine Kadar Justinianus'un Altın Çağı, New York, 1967.
  • Greatrex, Geoffrey, "Nika İsyanı: Yeniden Değerlendirme" JHS, 117, 1997, 60-86.
  • Greatrex, Geoffrey, Savaşta Roma ve Pers, 502-532, Leeds, 1998.
  • Harrison, R.M. Bizans için bir Tapınak, Londra, 1989.
  • Harvey, Susan Ashbrook, "Acıyı Hatırlamak: Süryani Tarih Yazımı ve Kiliselerin Ayrılması" Bizans, № 58, 1988, 295-308.
  • Harvey, Susan Ashbrook, Çilecilik ve Krizdeki Toplum: Efesli Yahya ve "Doğu Azizlerinin Yaşamları", Berkeley, 1990.
  • Herrin, Judith, Hıristiyanlığın Oluşumu, Oxford, 1987.
  • Herrin, Judith, "Byzance: le palais et la ville" Bizans, № 61, 1991, 213-230.
  • Holmes, William G., Jüstinyen ve Theodora Çağı: MS Altıncı Yüzyılın Tarihi, 2. baskı, Londra, 1912.
  • Onur, Tony, Triboniyen, Londra, 1978.
  • Myendorff, J., "Justinianus, İmparatorluk ve Kilise" DOP, № 22, 1968, 43-60.
  • Moorhead, John Jüstinyen, Londra ve New York, 1994.
  • Şahid, İ., Altıncı Yüzyılda Bizans ve Araplar, Washington, DC, 1995.
  • Thurman, W. S., "Justinianus Dini Muhalifler Sorununu Nasıl Ele Almaya Çalıştım" GOTR, № 13, 1968, 15-40.
  • Ure, P.N., Justinianus ve Hükümdarlığı, Harmondsworth, 1951.
  • Vasiliev, A.A., Bizans İmparatorluğu Tarihi, Madison, 1928, repr. 1964:
    • bkz. Rusça çeviri cilt 1, bölüm. 3 “Büyük Justinianus ve onun halefleri (518-610)”, http://www.hrono.ru/biograf/bio_yu/yustinian1.php
  • Watson, Alan, çev. Paul Krueger'in yardımıyla T. Mommsen tarafından düzenlenen Latince metinli The Digest of Justinianus, I-IV, Philadelphia, 1985.
  • Weschke, Kenneth P., İsa'nın Kişiliği Üzerine: İmparator Justinianus'un Kristolojisi, Crestwood, 1991.

Kullanılan malzemeler

  • Tarihsel portal sayfası Kronos:
    • http://www.hrono.ru/biograf/bio_yu/yustinian1.php - kullanılmış sanat. TSB; ansiklopediler Dünya etrafımızda; Dashkov, S.B. kitabından, Bizans İmparatorları, M., 1997; tarihi takvim-almanak Kutsal Rusya.
  • Evans, James Allan, "Justinianus (527-565 AD)," Roma İmparatorlarının Çevrimiçi Ansiklopedisi:
  • St. Dimitri Rostovski, Azizlerin Yaşamları:
  • St. Filaret (Gumilevsky), Başpiskopos. Çernigovski, Azizlerin Yaşamları, M.: Eksmo Yayınevi, 2005, 783-784.
  • Andreev, A.R., Kırım Tarihi, Bölüm 4: “Kırım Yarımadası'ndaki Gotlar ve Hunlar. Chersonesus Bizans'ın bir ilidir. Chufut-Kale ve Eski-Kermen. Avar Kağanlığı, Türkler ve Bulgar yanlısı. III - VIII yüzyıllar.":
    • Justin ve Kutsal Savva'nın Kutsal Topraklarında Kim Hıristiyandı Geçmişimizin Mücadelesi: Ortodoks Kanon Hukuku ve Kilise Tarihi Çalışmaları

      Kelime orijinalinde eksik. Muhtemelen yanlışlıkla kaçırılmıştır.

Sayfa:

I. Justinianus (Latin Iustinianus I, Yunanca Ιουστινιανός A, Büyük Justinianus olarak bilinir; 482 veya 483, Tauresius (Yukarı Makedonya) - 14 Kasım 565, Konstantinopolis), 527'den 565'e kadar Bizans'ın (Doğu Roma İmparatorluğu) imparatoru. Onun yönetiminde, Roma hukukunun meşhur kanunlaştırması gerçekleştirildi ve İtalya, Ostrogotlardan fethedildi.

Ana dili Latinceydi. Justinianus, Makedonyalı fakir bir İliryalı köylünün ailesinde doğdu. Daha çocukluğunda, komutan amcası Justinianus'u evlat edinip, çocuğun gerçek adı Peter Savvaty'nin yanına tarihe geçen Justinianus adını da ekleyerek onu Konstantinopolis'e getirip iyi bir eğitim verdi. Daha sonra amcası İmparator I. Justinianus oldu ve Justinian'ı eş hükümdar yaptı ve onun ölümünden sonra Justinianus 527'de tahtı miras alarak büyük bir imparatorluğun hükümdarı oldu. Bir yandan cömertliği, sadeliği ve bilgeliğiyle bir politikacı olarak öne çıkıyordu. öte yandan yetenekli bir diplomatın yeteneği - zulüm, aldatma, ikiyüzlülük. Justinianus, imparatorluk kişiliğinin büyüklüğü fikrine takıntılıydım.

Kölelikten kurtuluş bir ulusların yasasıdır.

Jüstinyen

İmparator olduktan sonra Justinianus, Roma'nın büyüklüğünü her yönüyle yeniden canlandırmaya yönelik genel bir programı hemen uygulamaya başladım. Napolyon gibi o da çok az uyuyordu, son derece enerjikti ve ayrıntılara dikkat ediyordu. Eski bir fahişe veya hetaera olan ve kararlılığı 532'deki en büyük Konstantinopolis ayaklanması olan Nika'nın bastırılmasında büyük rol oynayan karısı Theodora'dan büyük ölçüde etkilenmişti. Onun ölümünden sonra I. Justinianus devletin hükümdarı olarak daha az kararlı hale geldi.

Justinian I, askeri liderleri Belisarius ve Narses sayesinde Sasani İmparatorluğu ile doğu sınırını tutmayı başardı, Kuzey Afrika'yı Vandallardan fethetti ve İtalya'daki Ostrogot krallığı üzerindeki imparatorluk gücünü geri getirdi. Aynı zamanda hükümet aygıtını güçlendirir ve vergilendirmeyi iyileştirir. Bu reformlar o kadar sevilmedi ve neredeyse tahtına mal olacak olan Nika isyanına yol açtı.

Justinianus, bakanı Tribonian'ın yeteneğini kullanarak, 528'de Roma hukukunun, resmi hukuk açısından üç yüzyıl önceki kadar eşsiz olmasını amaçlayan, tamamen revize edilmesini emretti. Roma hukukunun üç ana bileşeni - Özet, Justinian Kanunları ve Enstitüler - 534'te tamamlandı. Justinianus devletin refahını kilisenin refahıyla ilişkilendirdi ve kendisini aynı zamanda en yüksek dini otoritenin taşıyıcısı olarak görüyordu. laik olarak. Kendisi kilise ile devlet arasındaki farkı görmese de, politikasına bazen "Caesaropapism" (kilisenin devlete bağımlılığı) adı veriliyor. Kilise uygulamalarını ve ortodoks doktrini, özellikle de Mesih'in yalnızca ilahi bir varlık olduğuna inanan Monofizitlerin bakış açısının aksine, insani ve ilahi olanın Mesih'te bir arada var olduğunu savunan Kadıköy Konseyi'nin konumunu meşrulaştırdı. ve Mesih'in insani ve ilahi olmak üzere iki farklı hipostaza sahip olduğunu savunan Nasturiler. 537 yılında Konstantinopolis'te Ayasofya Tapınağı'nı yaptıran Justinianus, Süleyman'ı geride bıraktığına inanıyordu.